Umuda Neden İhtiyacımız Var?

Umuda neden ihtiyacımız var?

Aktif bir adanmışlık, varoluşsal enerji kaynağı, manevi cesaret, insan çabasının ayrılmaz teşvikçisi, mümküne duyulan tutku, ulaşma düşüncesinin eşlik ettiği bir iştah olarak nitelendirilen umuda neden ihtiyacımız var? Umut sahip olmaya değer mi? Umutsuzluk neye mâl olmaktadır?

Umuda olan ihtiyacımızı ortaya koyabilmek için öncelikli olarak umutsuzluğu anlamamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü mutluluk gibi umut da yokluğunda değeri daha iyi anlaşılan bir kavramdır. Gerçek anlamda umutsuzluğu yaşayan kişiler, bunun hepimiz için taşınması çok ağır bir yük olduğunu bilirler. Umuda ihtiyacımız var çünkü umutsuzluğun bedeli çok ağırdır. Umutsuzluk manevi bir intihardır; psikolojik ölümdür; insanı kör eder; kişinin kendisinden ve onu yaşama bağlayan inandığı her şeyden vazgeçmesi anlamına gelir.

Umutsuz bireyler nasıl düşünmektedirler ya da neler hissetmektedirler?

Umutsuzluğa ayarlanmış bir beyin, çabalamanın gereksiz olduğuna, hiçbir şeyin değişmeyeceğine, yaşanan sıkıntıların daimî olacağına, geleceğin bulanık ve belirsiz olduğuna inanmaktadır.  Bir bakıma umutsuzluk geleceğe ipotek koymaktır. Şartların, içinde bulunulan olumsuzlukların hiçbir zaman değişmeyeceğine yönelik bir ön kabul içinde bulunmaktır. Bu durumda bireyi eylemsizliğe itmektedir. Tüm bunların sonucunda da umutsuz bireylerde, “çaresizlik, yaşama isteğinin kaybı, sözel ve davranışsal ifadelerde azalma, pasiflik, kavramada bozulma, problem çözme, karar verme, hayal etme ve arzu etme yeteneklerinde azalma, cesaret yitimi, kendini yolun sonunda gibi hissetme, gerginlik ve sinirlilik hali, karamsarlık ve anhedoni (hiçbir şeyden zevk alamama)” gibi durumlar görülebilmektedir.[1] Bu ruh hali içinde olmak da doğal olarak depresyona ve intihara davetiye çıkarmaktadır. Bir başka bakış açısıyla da umutsuzluk, kömür madenindeki kanaryaya benzetilmektedir. Madenlerde kafes içinde kanarya bulundurulur ve bir gaz sıkışması söz konusu olduğunda kanarya bunu daha erken fark ederek öter. Maden işçileri de olabilecek en hızlı şekilde madenden çıkmaya çalışırlar. Umutsuzluk da benzer şekilde depresyonun habercisidir. Umutsuzluğun belirtilerini görür görmez harekete geçmekte fayda vardır. Aksi takdirde umutsuzluk aşama aşama kendisine yer bulacaktır. Casey Gwin bu durumu, “umudun kaybolması, bazen öfke, bazen çaresizlik ve en sonunda da ‘hiçbir şey değişmeyecek’, ‘artık hiçbir şey umrumda değil’ şeklinde ilgisizlik olarak kendini gösterir” diyerek ifade etmektedir. Psikiyatr Erol Göka da, umudun kaybolmasını, “umut varoluşumuzdan geçici olarak da olsa çekilince, duruma göre çoğu zaman şu sırayla, önce can sıkıntısı, sonra dayanılması zor endişe, ardından anlamsızlık, umutsuzluk ve melankoli hayat sahnemizi dolduruveriyor” sözleriyle anlatmaktadır. Umutsuzluk ve ölüm ihtimali arasında da pozitif ilişkiler bulunmaktadır. Stern ve arkadaşları[2] tarafından yaşlı bireyler üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada, diğer tüm özellikleri kontrol edildikten sonra kendilerini umutsuz hissettiklerini söyleyenlerin ölme olasılığı, gelecekten umutlu olduklarını söyleyenlere göre iki kat daha yüksek bulunmuştur.

Umutsuzluk taşınması ağır bir yüktür çünkü insanı kötürüm eder. Karen Horney’in deyimiyle hem de öyle bir kötürüm eder ki, küçük zorluklar bile umutsuz kişiye aşılamaz engeller gibi görünmeye başlar. O yüzden Samuel Johnson, “ne kadar sık olursa olsun, umudun boşa çıkması tükenmesi kadar kötü değildir” der.

Umuda neden ihtiyacımız var sorusuna çünkü umutsuzluk hepimiz için taşınması ağır bir yük ve beraberinde pek çok sıkıntıyı getiren bir durumdur diye cevap vermeye çalıştık. Umuda olan ihtiyacımızın gerekçelerine devam edelim.

Umut ve Psikolojik Sağlamlık

Umuda ihtiyacımız var çünkü umut, zor zamanları sabırla aşabilme konusunda bizi güçlü kılmaktadır. Yürüttüğümüz araştırmalarda umudun psikolojik sağlamlığın en önemli yordayıcılarından birisi olduğunu bulduk. Umut düzeyi yüksek bireyler, yaşanan olumsuz olaylardan ya da travmatik deneyimlerden sonra daha çabuk bir şekilde toparlanabilmektedirler. İnsan yaşamı güzelliklerle dolu olduğu kadar, acı, sıkıntı, keder ve zorluklarla da doludur. Bu olumsuzluklara karşı mukavemet gösterebilmek, sağlam durabilmek ve direnç gösterebilmek için umuda ihtiyacımız var.

Umut ve Mental İyi Oluş

Umuda ihtiyacımız var çünkü umudun, mutluluğun en önde gelen belirleyicilerinden birisi olduğu farklı çalışmalarda ortaya konulmuştur. Umut, diğer olumlu duyguları da tetikleyici bir role sahiptir. Yani siz umutlu ve iyimser olduğunuzda mutluluk, neşe, sevinç, cesaret gibi diğer olumlu duygularda harekete geçecektir. Olumlu duyguları sık yaşamanın ise değeri ve önemi büyüktür. Pozitif psikoloji alanında önemli çalışmalarıyla maruf Barbara Fredrickson’un ortaya attığı bir duygu teorisine göre olumlu duyguları sık deneyimlemenin, insanların düşünce-eylem repertuvarlarını genişlettiği, olumsuz duyguların etkilerini geri aldığı ve iyi oluşu (mutluluk) artırdığı bilinmektedir. Bu modele göre olumlu duyguları deneyimleme, dikkat ve bilişin kapsamını genişletmekte, esnek ve yaratıcı düşünmeyi mümkün kılmakta ve kalıcı başa çıkma kaynakları oluşturmaktadır. Böylece kişiler uzun vadeli planlar ve hedefler geliştirebilmekte, sorunlarla başa çıkmanın farklı yollarını düşünmekte ve kalıcı psikolojik kaynaklar oluşturabilmektedirler.

Umut ve Yaşam Kalitesi

Umut mental sağlığın ötesinde iş yaşamında da üreticiliği ve yaratıcılığı artırmaktadır. Okul yaşamında öğrencilerin akademik başarılarını da olumu yönde etkilemektedir. Umut düzeyi yüksek bireyler, sağlık davranışlarını daha sık sergilemektedirler. Çünkü umutsuz bireyler sağlıkla ilgili konularda da egzersiz yapmanın ya da sağlıklı beslenmenin bir şeyi değiştirmeyeceğine inanabilmektedirler. Umutlu bireyler ise sağlıklı beslenirlerse, egzersiz yaparlarsa ya da zararlı alışkanlıkları terk ederlerse sağlıklarının iyiye gideceğine inanmaktadırlar ve bu inanç da onları motive etmektedir. Yani umut, iş, eğitim ve sağlık gibi yaşamın farklı boyutlarında da etkili olmaktadır. Umuda bu yöndeki faydaları nedeniyle de ihtiyaç duyuyoruz.

Yazımızı Jemma Kelly’nin sözleriyle bitirelim: “Kötümserliğin, kendini gerçekleştiren bir kehanet haline gelmesine izin vermemeliyiz. İnsanı öldüren umuttur sözü yaygındır ancak asıl ölümcül olan umutsuzluktur. Kötümserliği havalı olmaktan çıkarmalıyız.”

Umudunuzu korumanız ve büyütmeniz dileğiyle…

Tayfun Doğan

Küçükyalı /İstanbul

15 Ağustos 2024


[1] Öz, F. (2010). Sağlık Alanında Temel Kavramlar, Mattek Matbaacılık, Ankara.

[2] Stern S., Dhanda R., & Hazuda, H. P. (2001). Hopelessness Predicts Mortality in Older Mexican and European Americans. Psychosomatic Medicine, 63(3), 344-351.

Related posts

Leave a Comment