“Dokuz yaşında olduğunuzu düşünün. Hiç arkadaşınız yok. Mahalledeki diğer çocuklar tarafından zorbalığa uğruyorsunuz. Farklı görünüyorsunuz. Fakirsiniz. Sürekli açsınız. Aileniz vicdansızca duyarsız. Anneniz zalim ve korkunç bir kadın. Babanız sizin gördüğü en çirkin çocuk olduğunuzu düşünüyor ve partilerde arkadaşlarına bunu söylüyor. Görünüşünüzden dolayı, trene bindiğinizde, başkaları sizi görerek sıkıntı çekmesin diye boş vagonlar arıyorsunuz. Kütüphanedeki kitaplara sığınıyorsunuz, zamanınızın çoğunu bir kaçış olarak orada geçiriyorsunuz; yalnızlık kalenizde saklanıyorsunuz. Kendinizi aşağılık, istenmeyen, mutsuz ve sevilmeyen biri olarak hissediyorsunuz. Birçok insanın standartlarına göre, bu kişi bir seri katil olmak için gereken tüm mükemmel çevresel koşullara sahipti. Yine de kendisine haksızlık ettiklerini düşündüğü bireylere ya da topluma öfkesini kusmaya niyetli sapkın bir caniye dönüşmek yerine, hayatını iyilik, doğruluk, güzellik ve adalet arayışına adamayı seçti ve toplumdaki “kendini gerçekleştirmiş” olarak bilinen en gelişmiş insanların özelliklerini tutkulu bir şekilde analiz etti”.1
Bahsettiğimiz kişi hümanist psikolojinin kurucusu Abraham Maslow’dur. İlginç bir yaşamı vardır. Rusya’dan ABD’ye göçen Yahudi kökenli bir ailenin yedi çocuğunun ilkidir. Anne-babası eğitimsiz kişilerdir. Baba genellikle aileye karşı ilgisizdir. Yine de Maslow’un okumasını istemiştir. Çocukluk dönemlerinde görünüşüyle ilgili babasının alaylarına maruz kalsa da yetişkin olduğunda onu affetmiş ve babasının iyi bir insan olduğunu ifade etmiştir. Annesiyle ilişkisi ise her zaman kötüydü. Annesi acımasız ve sevgisiz bir kadındı. Maslow’a hiç sevgi göstermediği gibi çoğu zaman da kötü davranırdı. Maslow O’nu hiçbir zaman affetmemiş, cenazesine dahi gitmemiştir. Çocukluğuna ilişkin iki anısı Maslow’un annesiyle olan ilişkisini göstermesi açısından önemlidir. İlkinde, Maslow sokaktan bulduğu iki yavru kediyi evine getirir ve bodrumlarında bir tasa süt koyarak onları beslemek ister. Bunu gören annesi deliye döner ve Maslow’un gözleri önünde kedileri duvara vura vura öldürür. Duruma şahit olan Maslow dehşete düşmüştür. İkinci anısı ise müzik plağı koleksiyonu ile ilgilidir. Maslow, müzik plaklarına ilgiliydi ve edinmek istediği plakların çoğunu bulduğu için heyecanlıydı. Koleksiyonu giderek büyüdüğü için, oturma odasında yere yaydığı plaklarını gururla inceliyordu. Annesi odaya girdi ve plakları derhal kaldırmasını söyledi. Yeni bulmuş olduğu hazinesine dalıp, annesinin söylediklerini kulak arkası etti ve birkaç dakikalığına odadan çıktı. Döndüğünde annesi öfkeli bakışlarla plakların üzerinde dikiliyordu. ‘Ne dedim sana?’ diye bağırdı. Sonra da onun çaresiz bakışları altında, hepsi paramparça oluncaya dek plakları un ufak etti. Daha sonra da tatminkâr bir bakış atarak odadan çıkıp gitti.2 Maslow orta yaşlarının sonunda, annesiyle ilgili olarak şunları söylemişti:
“Sadece fiziksel görünüşüne değil değerlerine, dünya görüşüne, cimriliğine, kendini beğenmişliğine, kocası ve çocukları da dahil olmak üzere dünyada hiç kimseye sevgi beslememesine, narsizmine, siyahlara karşı önyargısına, herkesi kullanmasına, fikirlerini kabul etmeyen herkesi hatalı olarak yargılamasına, dostlarının olmamasına, şapşallığına ve pasaklılığına, kendi anne babası ve çocuklarına aile duygusu beslememesine, sadece kendisine ve kendi bedenine gösterdiği ilkel hayvani özene de tepki göstermiş ve bunlardan tamamıyla nefret edip reddetmiştim. Ütopyacılığımın, etik kaygılarımın, hümanizmimin, nezaket, sevgi, dostluk ve benzeri şeylere verdiğim önemin nereden geldiğini hep merak etmişimdir. Anne sevgisinden yoksun olmanın sonuçlarını biliyorum. Ama yaşam felsefemin ve yaptığım tüm araştırma ve kuramsal çalışmaların arkasındaki motivasyon, onun temsil ettiği şeylere karşı duymuş olduğum nefrete ve tiksinmeye dayanmaktadır.2
Abraham Maslow bugünkü pozitif psikolojinin dedesi olarak nitelendirilebilir. Çünkü o 1930’larda psikoloji biliminin, hasta insanlardan yola çıkarak sağlığı tanımlamaya çalıştığını gördü ve patolojiye dayalı bir bilim dalının insan zihninin ve ruhunun işleyişi ya da yapısı hakkında güvenilir bilgiler üretmesi konusunda şüpheleri oluştu.3 Nitekim kendisi, “Freud bize insan psikolojisinin hastalıklı yanını gösterdi ama artık sağlıklı yanını da açığa çıkarmamız gerekiyor” demiştir. Ayrıca Maslow, insanın özünün iyi olduğunu iyiye eğilimli olduğunu düşünmüş ve saldırganlık, yıkıcılık, sadizm, kin ve nefret gibi duygu ve eğilimlerin insanın asli özellikleri olmayıp; ihtiyaç ve duyguların doyurulmaması, beklentilerin engellenmesi ve yeteneklerin bastırılması sonucu ortaya çıkan şiddet yüklü tepkiler olduğunu ifade etmiştir.4
Psikolojik İhtiyaçlar
Maslow, insanın ihtiyaçlarına odaklanmış ve özellikle doyurulmamış psikolojik ihtiyaçların bireyde ruh sağlığı sorunlarına neden olduğunu ileri sürmüştür. Bu durumu, “Birçok nevrozda, diğer karmaşık belirleyicilerin yanı sıra güvenliğe, ait olmaya, özdeşleşmeye, yoğun sevgi ilişkilerine, saygınlık ve itibara duyulan ve doyurulmamış bir özlem yatmaktaydı. Psikoterapiye gereksinim duyan insanların önemli bir özelliği temel ihtiyaçlarının doyurulmasında, geçmişte ya da şu anda bir eksiklik yaşamış/yaşıyor olmalarıdır. Nevroza bir eksiklik hastalığı gözüyle bakılabilir” diyerek ifade etmiştir. Vurguladığı bir diğer önemli noktada, insanın temel gereksinimlerinin sadece ve sadece diğer insanlar aracılığı ile ve onlar tarafından karşılanabileceğidir. Bu gözlemi ve düşüncesi itibariyle de sosyal ilişkilerin ve daha özelde yakın ilişkilerin ne derece önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.4
İhtiyaçlar hiyerarşisi, Maslow’un en bilinen çalışmalarındandır. Bu hiyerarşide sırasıyla, fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, ait olma-sevgi ihtiyaçları, saygı ihtiyaçları (takdir edilme, onaylanma vs.), bilişsel ihtiyaçlar, estetik ihtiyaçlar, kendini gerçekleştirme ihtiyacı ve aşkınlık ihtiyaçları bulunmaktadır. Birey alttaki herhangi bir ihtiyacı belli düzeyde karşılandığında bir üst ihtiyaca motive olabilmektedir. Burada ilginç bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Abraham Maslow, konuyu teorik olarak ele almış ve anlatmıştır ancak ihtiyaçları hiçbir zaman piramit olarak çizmemiştir. Mektuplarında, notlarında, hatıralarında ve kitaplarında piramit yoktur. Birileri, Maslow’un ihtiyaçlarla ilgili bu görüşlerini görselleştirmek ve anlatım açısından kolaylaştırmak için bu piramidi çizmiştir.
Kendini Gerçekleştirme
İhtiyaçlar piramidinin, en can alıcı kavramı “kendini gerçekleştirme” olarak ifade edilebilir. Maslow, kendini gerçekleştirme kavramını Alman nörolog ve psikiyatr Kurt Goldstein’den almıştır. O, bu kavramı her türlü organizmanın sahip olduğu potansiyeli kullanabilecek olgunluğa ulaşması olarak ele almıştır. Maslow ise, bu kavramı insan odaklı olarak kullanmıştır. Goldstein’e göre, kendini gerçekleştirme, organizmada potansiyel olarak var olan bir itici güç ya da eğilimdir. İnsandaki temel güdünün kendini gerçekleştirme isteği olduğunu ifade eden Goldstein, açlık, cinsellik, güç ve başarı elde etme gibi güdülerin bu temel güdünün çeşitli görünümleri olduğunu ifade etmiştir. Abraham Maslow da, kendini gerçekleştirme kavramını ele alırken, insanın potansiyellerini kullanmasına odaklanmıştır. Maslow’a göre sağlıklı insan, doğasında bulunan potansiyellerini ortaya çıkaran ve geliştiren kişidir. Buna karşılık hasta olan insan ise, doğasını kültürel, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı bastıran kişidir. Ayrıca, kendini gerçekleştirme, tüm insani sorunları aşmış olmak anlamına gelmez. Tüm sağlıklı insanlarda aynı zamanda çatışma, iç sıkıntısı, engellenme, üzüntü, incinme ve suçluluk duygusu da bulunur.
Doğrudan “kendini gerçekleştirme” terimini kullanmasalar da pek çok düşünür ve bilim insanı bu anlama gelen ifadeler kullanmışlar ve insan yaşamı açısından kendini gerçekleştirmenin önemine vurgu yapmışlardır. En eskisinden başlayacak olursak, Sokrates meşhur savunmasında, “Utanmıyor musun sadece daha fazla para, şan ve şöhret peşinde koşup anlayış gücüyle, hakikatle ve ruhun kusursuzlaştırılmasıyla hiç ilgilenmemekten, bunlara hiç kafa yormamaktan?” demiştir. İbn-i Sina “Bir engel olmadıkça, her canlının temel özelliği, kendi türüne ait kemâlin zirvesine ulaşmaktır” diye çarpıcı bir tespitte bulunmuştur. İbn-i Arabi de kişisel olgunlaşmaya ve kendini geliştirmeye “İçine dön, yalnız dışınla meşgul olma. Çünkü sen cisminle değil, ruhunla insansın” diyerek dikkat çekmiştir. Fransız yazar ve felsefeci Frederic Lenoir ise Dünyanın Ruhu adlı kitabında “Yalnızca vücudunun birincil gereksinimlerine göre yaşayarak ruhunun bütün soru ve gereksinimlerini boğan kişi gerçekten canlı mıdır?” diye sormaktadır. William James da potansiyeli kullanmanın önemine vurgu yaparak “Potansiyelini gerçekleştiremeyen organizma zamanla hasta olur”demiştir. Varoluşçu psikoterapist Rollo May de “Hayattaki tüm organizmaların yalnızca bir tek esas amacı vardır, kendi potansiyellerini hayata geçirebilmek” demiştir. Şifa Sende kitabının yazarı Dr. Erhan Özer ise, “İnsanların bu dünyaya bir geliş amacı var ve bu amaç da ruhsal tekâmüldür; olgun, kâmil insan olmaktır. Ruhsal olgunlaşma yolundan saptıysanız, sağlıklı ve huzurlu olma ihtimaliniz kalmaz” diye konuya dikkat çekmiştir.
Kendini Gerçekleştiren İnsanların Özellikleri
Abraham Maslow, kendini gerçekleştirme kavramı üzerinde çalışmaya nasıl başladığını şöyle anlatmıştır2: “İşe büyük insanları, bulabildiğim en iyi insan örneklerini anlamaya çalışarak başlamıştım. Hocalarım Ruth Benedict ve Max Wertheimer şaşırtıcı insanlardı. Onları hiçbir yere oturtamıyordum. Sanki başka gezegenden gelmiş gibiydiler. Bildiğim şeyler onları açıklamaya yetmiyordu. Gizem doluydular. Aynı zamanda bana karşı çok nazik ve babacan davranıyor, sorularımı yanıtlıyor ve etraflarında dolaşmama izin veriyorlardı. Onlar hakkında çok çeşitli, sanki günlük tutar gibi notlar tutuyor ve hep onları çözmeye çalışıyordum”. Çalışmalarının ilerleyen aşamalarında incelediği insan sayısını artırmış ve hayatta olan ve olmayan kendini gerçekleştirdiklerini düşündüğü pek çok kişinin yaşamını detaylı bir şekilde inceledikten sonra onlardaki ortak özellikleri belirlemeye çalışmıştır. Çalışmalarının sonucunda kendini gerçekleştiren insanların özelliklerini şu şekilde sıralamıştır:
-Kendilerini ve diğer insanları kabullenmektedirler.
-Realisttirler, gerçeği olduğu gibi algılarlar.
-Davranışlarında bir doğallık, sadelik, samimiyet vardır.
-İnsanlığın sorunlarına, sıkıntılarına karşı duyarlıdırlar. Çözüm odaklı bir yaklaşım içindedirler.
-Özerktirler. Bağımsızlık önemli bir karakter özellikleridir.
-Güzellikleri görebilme konusunda başarılıdırlar. Takdir duyguları gelişmiştir.
-Tek başına olmayı tercih etmektedirler. Ancak yalnız değildirler. Az kişiyle derin ilişkiler kurmayı yeğlemektedirler.
-Doruk deneyimler yaşamaktadırlar.
-Genel olarak insanları sevmekte ve insanlıkla özdeşleşmektedirler.
-Demokratik ve hoşgörülü bir bakış açısına sahiptirler.
-Nüktedandırlar. Karşı tarafı aşağılamayan ve gücendirmeyen bir mizah anlayışları vardır.
-Yaratıcıdırlar.
-Kültürlenmeye karşı dirençlidirler. İçinde yaşadıkları topluma edilgen bir biçimde değil de aktif bir şekilde uyum göstermektedirler.
Kendini Gerçekleştirmeye Götüren Davranışlar
Bireyi kendini gerçekleştirmeye götüren davranışlar ile ilgili olarak, yaşamı çocuk gibi coşkuyla yaşama; sahte ve yapmacık bir yaşamdan ziyade özgün (otantik) yaşama; güvenli yollara bağlanıp kalmaktansa, yeni birtakım yolların arayışına girme; sorumluluk alma ve cesur olma gibi önerilerde bulunulabilir. Bunların içinden cesaret konusunu biraz daha açmak istiyorum. Paul Wong’un “varoluşsal cesaret” olarak nitelendirdiği kavramın içeriğinde, “Her ne olursa olsun gelişmek için cesaret; zorluk ve belirsizliklere rağmen yaşama cesareti, olmanız gereken kişi olmak için cesaret; engellere rağmen hayallerinizin peşinden gitme cesareti; aksi görüşlere rağmen doğru olanı yapma cesareti” bulunmaktadır. Bu türlü bir cesaret bireyi kendini gerçekleştirmeye götürecektir.
Bitirirken kendini gerçekleştirmenin bir yolculuk olduğunu, önemli olanın yolun sonuna varmaktan çok iyi yolcu olmak olduğunu hatırlatarak sizi Sezen Aksu’nun bir şarkısına yönlendirelim. Şarkıyı, kendini gerçekleştirme yolculuğunun başında birisini düşünerek dinleyebilirsiniz.
Küçüğüm, daha çok küçüğüm
Bu yüzden bütün saçmalamam
Yenilmem bu yüzden
Bu yüzden sonsuz endişem
Bu yüzden bütün hatalarım
Övünmem bu yüzden
Bu yüzden bütün korkularım
Gururum bu yüzden
Bu yüzden kendimi özel, önemli zannetmem.
https://www.youtube.com/watch?v=ygotTM_4x-g
Kaynakça
1https://www.linkedin.com/pulse/maslows-hierarchy-just-another-myth-theo-winter-lion-
2Hoffman, E. (2014). İnsan Olma Hakkı: Abraham Maslow Biyografisi. Kuraldışı Yayıncılık.
3Güleç, C. (2016). Pozitif Ruh Sağlığı. Arkadaş Yayınları.
4Maslow, A. (2021). İnsan Olmanın Psikolojisi. Kuraldışı Yayıncılık.
Tayfun Doğan
Küçükyalı İstanbul
8 Kasım 2023