Pozitif psikoloji kavramları içerisinden birisinin haksızlığa uğradığını kabul edecek olsak, bu sanırım ‘iyimserlik’ kavramı olurdu.
İnsanlar genellikle bu kavramı duyduğunda ‘hımm polyannacılık yani’ deyip bir küçümseme ve önemsiz görme haline bürünüveriyorlar.
Peki, gerçekten iyimserlik, hayata pembe gözlüklerle bakmak mıdır?
İyimserlik, yaşamdaki zorluklara ve olumsuzluklara rağmen genel olarak her şeyin iyi gideceğine yönelik olumlu beklenti içerisinde olmak şeklinde tanımlanmaktadır.
Uzun yıllar iyimser ve kötümserler üzerinde çalışan Martin Seligman, iyimserlerin ve kötümserlerin olaylara bakışlarındaki farklılığı şu şekilde ortaya koymaktadır: İyimserler yaşamda karşılaştıkları başarısızlık ya da olumsuzlukları, geçici, belli bir soruna özgü ve dış etkenlere bağlı olarak değerlendirirler. Kötümserler ise, yaşanan olumsuzlukları kalıcı, kapsamlı ve kişisel olarak nitelendirme eğilimindedirler.
Bir örnekle açıklayacak olursak, yaptığı bir hata sonucu cüzdanını çaldıran bir iyimser olayı geçici olarak değerlendirir. Ayrıca yaşanan bu olumsuzluğu yalnızca cüzdan çaldırma olayı olarak görür, tüm yaşamına genellemez. Kendisine karşı anlayışlı davranır ve hataları olsa da dışsal faktörleri de göz ardı etmez. Yani hırsızın da suçu olduğunu hatırından çıkarmaz. İyimsere göre, ‘yaşanan sadece kötü bir gündür, kötü bir yaşam değil’dir. Geleceğe de umutla bakmaya devam eder.
Aynı olayı kötümser ise, kalıcı, kapsamlı ve kişisel olarak değerlendirir. Yani yaşadığı bu olumsuzluk sanki ömür boyu sürecekmiş gibi davranır ve düşünür. Hayatımdaki her şey kötü gidiyor diye değerlendirir. Ayrıca kendisine karşı anlayışsız ve yıkıcı eleştirilerde bulunarak, ben hep böyleyim, yetersizim, hatalıyım, aptalım gibi kişiselleştirmelere gider. Kötümser için bu olay her şeyin sonu gibidir. Ona göre, gelecekte de böyle kötü şeyler olmaya devam edecektir.
İyimserler;
-gelecekte pek çok şeyin daha iyi olacağı umudu içerisindedirler,
-hedeflerine ulaşacaklarına inanırlar,
-yaşamı sürprizlerle dolu görürler,
-zorluklarla karşılaştıklarında bir çıkış yolu bulacaklarına inanırlar,
-çevrelerindeki olumsuzluklardan çok şikâyet etmezler.
Kötümserler ise;
-ne yaparsam yapayım işler yolunda gitmeyecek diye düşünürler,
-sürekli endişelenecek bir şeyler bulurlar,
-tüm aksilikler beni buluyor diye düşünürler,
-hiçbir şey istediğim gibi gitmez derler,
-başlarına iyi şeylerin geleceğine pek bel bağlamazlar.
İyimserler olaylara farklı açılardan bakma yeteneğine de sahiptirler. Bu becerileri de onlara avantaj sağlar. Kimin hazırladığın bilmediğim ancak sosyal medyada sıklıkla karşılaştığım aşağıdaki ifadeleri, bakış açısı zenginliğini anlatması açısından çok beğenirim. Şikayet ettiğiniz ya da memnun olmadığınız durumlara bir de bu açıdan bakabilirsiniz.
-Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan, bir çok arkadaşın var demektir.
-Faturalarını ödeyebiliyorsan, bir işin var demektir.
-Kemerin biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorsun demektir.
-Otobüsten indiğin yerden iş yerine yolu uzun buluyorsan, yürüyebiliyorsun demektir.
-Camları silmen, çatıyı onarman gerekiyorsa, bir evde yaşıyorsun demektir.
-Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, ısınıyorsun demektir.
-Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırın varsa, yığınla giyeceğin var demektir.
-Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa, yaşıyorsun demektir.
İyimserliğin ruh sağlığı ve fiziksel sağlıkla nasıl bir ilişkisi vardır?
Şükran duyma gibi iyimserlik de, gerek psikolojik iyi oluşla gerekse fiziksel iyi oluşla pozitif yönde ilişkilidir. Pek çok araştırma, iyimserliğin pozitif ruh sağlığının önemli bir belirleyicisi olduğunu ortaya koymuştur. İyimser bireylerde depresif ve kaygılı ruh hali daha az görülür. Mutluluk ve psikolojik iyi oluş düzeyleri kötümserlere göre daha yüksektir. İyimserler çevrelerindeki insanları ya da romantik ilişkilerindeki partnerlerini de olumlu etkilerler. Günlük yaşamın stresleriyle başa çıkmada da daha başarılıdırlar. İyimserlerin kendini toparlama güçleri daha yüksektir. İyimserlikle fiziksel sağlık arasındaki ilişkiler de olumlu yöndedir. İyimser bireylerin daha az hasta oldukları ve kalp rahatsızlıkları gibi hastalıkları daha az yaşadıklarına yönelik oldukça çok araştırma sonucu var. Kötümserler için ise durum pek de iç açıcı değildir. Daha mutsuzdurlar, psikolojik ve fiziksel açıdan da daha kötü durumdadırlar.
İyimserliğin olumsuz bir tarafı var mıdır?
Literatürde, gerçekçi olmayan iyimserlik diye bir kavramdan bahsedilmektedir. Buna göre, gerçekçi olmayan iyimserliğe sahip bireyler, başkalarının başlarına gelen kötü şeylerin kendi başına gelmeyeceğine dair bir inanca sahiptirler. Olumsuz ve kötü olayları kendilerine çok uzak görürler. Özetle, “bana bir şey olmaz” anlayışı içerisindedirler. Gerçekçi olmayan iyimserlik düzeyi yüksek bireyler, hiç kaygı duymaksızın, depremde hasar görmüş bir binada oturmaya devam edebilirler, evde yangına karşı bir tedbir alma ihtiyacı hissetmezler, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi maddeleri kullanırken kendilerine bir şey olmayacağına inanırlar.
Uzun yıllar önce televizyonda izlediğim bir olay hala hafızamdadır. Hayat kadını rolü yapan bir kadın oyuncu yolun kenarında duruyordu ve sürücüler yavaşlayıp onu arabalarına almak istiyorlardı. Kadın, ‘tamam gelirim ama ben AIDS’liyim’ dediğinde sürücülerin çoğu ‘olsun gel, atın ölümü arpadan olsun’ gibi sözlerle onu arabalarına almaya çalışıyorlardır. İşte iyimserliğin bu boyutu zarar verici niteliktedir. Bu tür iyimserliğe, gerçekçi olmayan iyimserlik adını veriyoruz.
Gerçekçi Olmayan İyimserlik
Sonuç olarak, iyimserlik üzerinde daha çok durulması ve çalışılması gereken kavramlardan bir tanesidir diyebiliriz. İyimserliğin önemli oranda öğrenilebilen bir beceri olduğu belirtilmektedir. Bu konuda Martin Seligman’ın ‘Öğrenilmiş İyimserlik’ kitabını öneririm.
İyimser kalmanız dileğiyle,
Dr. Tayfun Doğan
02 Aralık 2016 – Ümraniye
www.tayfundogan.net
[…] konulardan yalnızca bir tanesidir. Bunun dışında psikolojik iyi oluş, yaşam kalitesi, iyimserlik ve umut, sosyal-duygusal zekâ, affedicilik, psikolojik sağlamlık, hayatın anlamı ve amacı, […]