Travma Sonrası Gelişim
Friedrich Nietzsche’nin meşhur sözü “Beni öldürmeyen şeyler güçlendirir”. Bu gerçekten böyle midir?
İnsanlar nasıl tepki veriyorlar acıya, hastalıklara, işten atılmalara, kayıplara…
Travmatik olaylar karşısında ne yapıyorlar?
Herkes aynı şekilde mi tepki veriyor travmatik olaylara?
Bizleri öldürmeyen acılar, maalesef ki her zaman güçlendirmiyor. Acının ya da travmatik olayın büyüklüğü, kişinin psikolojik sağlamlık düzeyi, metaneti ve daha pek çok etken bizim acı karşısında nasıl tepki vereceğimizin belirleyicisi oluyor.
Travmatik olaylar karşısında kişi, acıya yenik düşebiliyor ve travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz psikolojik sorunu yaşayabiliyor. Kimi zaman da, travmatik olaydan ve etkilerinden çabuk bir şekilde kurtulabiliyor. Bazen de, acının dönüştürücü gücünden faydalanarak, travmadan daha güçlü bir şekilde çıkabiliyor. Bu duruma pozitif psikoloji literatüründe travma sonrası gelişim adını veriyoruz.
Travma sonrası gelişim, yaşanan acı deneyimlerle mücadele sonucunda ortaya çıkan olumlu bilişsel, duygusal ya da davranışsal değişimler olarak tanımlanmaktadır. Bununla ilgili kanser hastası bir doktorun yazdıkları bana çok düşündürücü gelmişti ve çok etkilenmiştim. Uşak’ta diş hekimliği yapan Tolga Aydın maalesef ki, iki yıl süren lenf kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiş. Eğer tedavisi olumlu sonuçlansa ve yaşasaydı, bu tedaviden sonraki yaşamı bambaşka olabilirdi. Dr. Tolga Aydın, ölmeden önce kanserle ilgili duygularını belirttiği yazısını Facebook’taki kişisel sayfasında paylaşmış. Geride bıraktığı mesajı şu şekildeydi:
“Kansere hiç yakalanmamak bizim için daha büyük bir şans olmaz mıydı? Benim yaptığım ise, bu olumsuzluktan bir başarı öyküsü çıkarabilmekti sadece. Küçük şeylerin kıymetini daha iyi anladım sayesinde. Önceleri beni ıslatan yağmur kanserden sonra hiç ıslatmadı. Kanserden önce her gün gördüğüm güneş dev bir nükleer reaktör değilmiş meğerse doğuşu ve batışı başka şeymiş. Kuyruk sallayan köpek, mırıldayan kedi, penceremin kenarında ekmek bekleyen güvercin, ne destansı olaylarmış. Damla damla biriken koca bir mutluluk deniziymiş hayat. Hazır bir mutluluk aramak ne büyük gafletmiş. Hiçbir şeye şaşırmamayı, güvenilen dağların çoğu zaman karlı olduğunu, güvensiz sanılan dağlarda ise enfes çiçekler yeşerdiğini ben onunla savaşırken öğrendim.
Mükellef sofraların, marka giysilerin, pahalı arabaların, şatafatın mutluluk olmadığını, mutluluğun sadece sevgiden geçtiğini öğrendim. İnsanların bir hedefi olması gerektiğini, o hedefler için savaşılmasını, cesur olmayı, direnmeyi, boyun bükmemeyi, ben onunla dans ederken öğrendim. Almanın değil vermenin insanı daha mutlu ettiğini, sorumluluğu, yardım severliği bana o aşıladı. Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilenler için bir şafak var ki ne kadar da sıradanmış meğer. Hadi aç gözlerini, aç yüreğini. Güneşi bizim gözümüzle göremeyen o kadar çok insan var ki.” (04.12.2014 Milliyet Gazetesi)
Görüldüğü üzere Dr. Aydın, bilişsel anlamda tam bir dönüşüm yaşamış ve hayatındaki olumlu, enterasan ve güzel pek çok şeyin farkına varmış. Bu ve buna benzer travmatik olaylarla ilgili, hayatının değiştiğini ifade eden pek çok öykü var. Bilim insanları da bu ilginç dönüşüm hikayelerini incelemiş ve travma sonrası gelişim kavramını ortaya atmışlar. Bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar sonucu bireylerin hayatlarında, beş alanda önemli değişimler ve gelişimler olduğunu belirlemişler. Hangi alanlarda gerçekleşiyor bu değişimler bakalım:
Birincisi, kişisel anlamda meydana gelen değişiklerdir. Başarıyla atlatılan bir travma sonucunda bireyler kendisini daha güçlenmiş, daha canlı, alçakgönüllü, insancıl ve özel hissedebiliyorlar. Bir bakıma kişiliğinde ve karakterinde olumlu yönde değişiklikler olabiliyor.
İkinci olarak, birey, kişilerarası ilişkilerinde bir dönüşüm yaşıyor. Çevresindeki insanlara daha çok değer vermeye başlıyor. Arkadaşlarının ve yakınlarının kıymetini biliyor. Dostluk ve arkadaşlık gibi değerlerin öneminin farkına varıyor. Kimseyi incitmemeye çalışıyor. İncitmek bir yana daha besleyici tarzda ilişkiler kuruyor. Zehirleyici iletişim tarzını terk ediyor.
Değişimin yaşandığı üçüncü konu ise, hayatın anlamı ve değeri noktasındadır. Kişinin hayata bakışında ve yaşam felsefesinde önemli değişiklikler olabiliyor. Bedensel görünüş ve maddiyat gibi konuların önemsiz olduğunun farkın varıyor. Travma sonrası kalan yaşamını kimlerle ve nasıl geçireceği ile ilgili bir farkındalık yaşıyor.
Yine, şimdi ve buradayı yaşama konusunda bir dönüşüm ve farkındalık yaşıyor. Geçmiş ve gelecekle ilgili çok üzülmek ya da kaygılanmak yerine, yaşadığı anın kıymetini biliyor. Zamanın ne kadar önemli olduğunu fark ediyor. Yaşadığı her günün tadını çıkarma konusunda çabalıyor.
Son olarak ise, yaşanan ve atlatılan travma sonrası birey, manevi ve ruhsal anlamda da dönüşümler yaşıyor. Dini ya da spiritüel yönelimlerde bulunabiliyor. Yaşamındaki güzel şeylerle ilgili şükran duyma davranışlarında artış oluyor.
Örneğin şu ifadeler, travma sonrası gelişim yaşayan bireylerden duyabileceğimiz türden cümleler:
-Hayatın değerinin farkına vardım.
-Hayatıma yeni ve farklı bir yön çizdim.
-Artık yaşadığım her anın değerini biliyorum.
-Ne kadar güçlü olduğumu fark ettim.
-İnsanlarla ilişki tarzım değişti.
-Daha duygusal ve merhametli birisi oldum.
-Küçük sorunları büyütmemem gerektiğini öğrendim.
– Manevi konulara daha fazla önem vermeye başladım
Tüm bu dönüşümler sonucu bireyin hayatı daha anlamlı ve mutlu olabiliyor. Bunları anlattığımda bir öğrencim, “Hocam, tüm bunların olması için, illa ki travmatik bir olay mı yaşamamız gerekiyor” diye sormuştu. Maalesef, büyük acılar yaşamadan, şu anda şükran duyabileceğimiz ne kadar çok şeye sahip olduğumuzun farkına varamıyoruz. Umarım bu yazı da, büyük travmalar yaşamadan birilerinin durup düşünmesine vesile olur ve o değişimi yaşamaları için alarm vazifesi görür. Halen büyük sıkıntılar içerisinde olan, travmatik deneyimleri olan kişiler için ise alternatif bir bakış açısı sağlar ümidindeyim.
Elisabeth Kubler Ross’un güzel ifadeleriyle bitirelim.“Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla ; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar ; onlar oluşurlar “
Acının dönüştürücü gücünden faydalanabilmeniz dileğiyle,
Dr. Tayfun Doğan
Psikolojik Danışman
www.tayfundogan.net