Umut … Ne çok anlam yüklediğimiz bir kavram. Varlığı bir dert yokluğu yara.
Umut, kimine göre varoluşsal enerji kaynağı, manevi cesaret, güçlü bir niyetlenme, insan çabasının ayrılmaz teşvikçisi, aktif bir adanmışlık, hayata bağlanma sebebi, çaresizin oksijeni, mümküne duyulan tutku, ulaşma düşüncesinin eşlik ettiği bir iştah ve daha fazlası. Öte yandan en büyük hayal kırıklıklarının da nedeni, yerine göre mutluluğu geleceğe saklama sebebi, acıyı uzatan işkenceci, ayyaşın elindeki şişe, karanlık ve sonu bilinmeyen bir tünelde yürümeye devam etme nedeni, daha fazla eziyet çeksin diye kurbanının başının üstünden bir kova su döken işkenceci…
Umuda ihtiyacımız olduğu kesin ancak Mark Manson’un deyimiyle herhangi bir umuda değil, umudun iyi huylu ve sürdürülebilir olanına; sağlam, güçlü, mantığa ve gerçekliğe dayalı bir umuda. Aşkın, güvenmenin, fedakarlığın, empatinin, kendini sevmenin ve çalışmanın yararlı ve zararlı formları olduğu gibi umudun da menfi ve müspet biçimlerinden bahsedebiliriz. Kısacası umut iyi huylu ve besleyici olabileceği gibi yerine göre toksik-zehirleyici de olabilir.
Umut ne zaman zararlı olur?
Umut, mutluluğu geleceğe saklamamıza neden oluyor ve bugünü yaşamamızın önüne geçiyorsa zararlı olabilir. Hep iyi günlerin geleceği hayali ve umudu içerisinde olmak bugünü kaçırmamıza neden olabilir. Bunun çok yaygın bir örneği, insanların yapmak istedikleri pek çok şey için emekliliği beklemeleri olabilir. Bu tür bir bekleyiş hep geleceğe hazırlanma ama hiç yaşamamış olma şeklinde tezahür edebilir. O gelecek de ya hiç gelmeyebilir ya da geldiğinde kişinin yapmak istedikleri için enerjisi kalmayabilir. Bunun dışında herhangi bir konuda aşırı umut beslemek, kişiyi esir edebilir. Esaretin türlü biçimleri vardır. Umut da yerine göre kişiyi esir edebilir ve gözünün başka bir şey görmemesine neden olabilir. Hele ki böyle bir umuda hırs da eşlik ederse bu durum tam bir esarete dönüşebilir. Böylesi bir umuttan vazgeçmek de kişiyi özgür kılar. Hırsın ve intikam duygusunun eşlik ettiği umuda en iyi örnek Moby Dick romanındaki Kaptan Ahab’ın durumu olabilir. Nitekim böylesi bir umut onu ve yanındakileri felakete sürüklemiştir.
Gerçekçi Olmayan Umut
Umut gerçekçi değilse de zararlı ve toksik olabilir. Umut konusundaki çalışmalarıyla ünlü olan Rick Snyder’a göre, kişinin beklentileri gerçekçi değilse, hedefleri uygun ve ulaşılabilir değilse ve arzu edilen hedeflere ulaşmak için kullanılan yöntem ve stratejiler zayıfsa, sahip olunan umut gerçekçi olmayan bir umuttur. Snyder’ın ortaya koyduğu umut teorisinde; ulaşılabilir amaçlar, bu amaçlara giden yollar ve bu yolları yürümek için gerekli irade ve motivasyon vardır. Dolayısıyla umudun bilişsel teorisi olarak da ifade edilen bu yaklaşım son derece rasyonel ve makuldür. Bu noktada kişinin gerçekçi amaçlar belirleyebilmesi için kendinii iyi tanıması da elzemdir. Bireyin güçlü ve zayıf yönlerine, potansiyellerine vakıf olması ulaşabileceği amaçlar belirlemesine yardımcı olacaktır. Tersi durumda ise kişi gerçekçi olmayan hedefler peşinde koşacaktır. Bu durumda sürekli hayal kırıklığına neden olacak ve bireyi mutsuz kılacaktır. Yaşanan hayal kırıklıklarının çok olmasının, bireyin gelecekteki girişimleri ve umutları üzerinde de menfi bir etkisi olması kaçınılmazdır. Yine kişi kendisini olması gerektiği gibi derinliğine tanımıyorsa, bu durum onu yanlış kararlar almaya sürükleyebilir.
Nietzsche, umudu işkenceyi uzattığı için en büyük kötülük olarak nitelendirmiştir. Umutla ilgili böyle bir düşünce, umudun hangi bağlamda ele alındığına göre isabetli ya da isabetsiz olarak değerlendirilebilir. Örneğin sevdiğiniz kişi başkasıyla evlendiyse ve siz umutla bir gün onun dönüp gelmesini bekliyorsanız, bu umut acınızı uzatır. Böylesi bir durumda en gerçekçi davranış, durumu ve yeni realiteyi kabullenmektir. Bu elbette kolay bir durum değildir ancak bu konuda umutlu olmaktan daha sağlıklıdır.
Umut Tacirleri
Umudun olduğu yerde çoğu zaman bir sıkıntı ve zorluk vardır. Her ne kadar umudun tezadı olarak umutsuzluğu kullansak da çaresizlik ifadesi daha uygun bir karşılık olabilir. Çaresizlik duygusu da kişiyi her türlü istismara açık hale getirebilir. Bu anlamda umut bir zaafa dönüşebilir. Umut tacirleri de bu durumun farkında oldukları için insanların çaresizliklerini kullanabilirler. Çaresizlik duyguları içinde ve bir umut kırıntısı arayan bir hasta olmadık şarlatanların istismarına uğrayabilir. Ya da yoksulluk ve parasızlık içinde kıvranan bir genç yine bu durumu fark eden bir umut tacirinin avı haline gelebilir.
Af Yanılsaması
Umut insana kuru ağacı sulatır diye bir söz vardır. Bu sözde, umudun kişiyi olmayacak şeyler için beklentiye sokabileceği düşüncesi dile getirilmektedir. Bu durum daha da ileri gidebilir ve umut bazı özel durumlarda bireyin gerçeklikten kopmasına bile neden olabilir. Biraz sıra dışı bir örnek olacak ama Viktor Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında “af yanılsaması” adlı bir kavramdan bahsetmektedir. Bu durum idam mahkumlarının infazdan hemen önce, son dakikada affedilebileceği yanılsamasına kapılmaları şeklinde ortaya çıkmaktadır. Benzer durum kanser gibi ağır hastalıklarda da söz konusu olabilmekte ve umudu ölüme yaklaşmış hastayı, son anda bir tedavi bulunabileceği yanılsamasına götürebilmektedir. Frankl, adı geçen kitabında umudun tutukluları hayatta tuttuğuna yönelik gözlemlerini anlatır ancak umudun bu insanlara nasıl olumsuz bir etkide bulunduğuna yönelik olarak da şunları söyler: “Bir keresinde geleceğe inancın yitirilişiyle pes ediş arasındaki yakın ilişkiye dair dramatik bir olaya tanık oldum. Oldukça ünlü bir besteci olan kıdemli blok muhafızımız F., bir gün bana şunları söyledi. ‘Sana bir şey anlatmak istiyorum, Doktor. Garip bir rüya gördüm. Rüyamda bir ses bir şey isteyebileceğimi, bilmek istediğim şeyi söylememin yeterli olduğunu, ne sorarsam sorayım yanıt verebileceğini söyledi. Ne sordum dersin? Savaşın benim için ne zaman biteceğini sordum. Ne dediğimi anlıyorsun: Benim için!’ ‘Peki bu rüyayı ne zaman gördün?’ diye sordum. ‘1945 Şubat’ında’ diye yanıtladı. Rüyayı anlattığında Mayıs başlarıydı. ‘Rüyandaki ses ne dedi?’ diye sordum. ’30 Mart’ diye fısıldadı saklamak istercesine. F., bu rüyayı bana anlattığında hala umut doluydu ve rüyadaki sesin doğru çıkacağına inanıyordu. Ancak vaat edilen gün yaklaştıkça, kampa ulaşan savaş haberleri, o gün özgür olmamızın pek de olası olmadığını gösteriyordu. F., 29 Mart günü ansızın hastalandı ve ateşi çok yükseldi. Kehanetinin, savaşın ve acıların kendisi için biteceğini söylediği 30 Mart günü hezeyan geçirdi ve bilincini yitirdi. 31 Mart günü ölmüştü. Dışarıdan bakıldığında ölüm nedeni tifüstü. Bir insanın ruhsal durumuyla -cesareti ve umudu ya da bunların bulunmayışı- vücudunun bağışıklık durumu arasında ne kadar yakın bir ilişki olduğunu bilenler, umut ve cesaretin birdenbire yitirilmesinin öldürücü bir etkisi olabileceğini anlayacaktır. Arkadaşımın ölümünün nihai nedeni, beklediği özgürlüğün gelmemesi ve ağır bir hayal kırıklığı yaşamasıydı. Bu vücudunun uykuda olan tifüs salgınına karşı direncini birdenbire düşürmüştü. Geleceğe olan inancı ve yaşama istemi felce uğramış ve bedeni hastalığa yenik düşmüştü; böylece rüyasındaki ses haklı çıkmıştı.”
İhtiyatlı İyimserlik
Son olarak ele almak istediğim konu ise iyimserliktir. İyimserlik umudun yarısı olarak kabul edilir ve gelecekten olumlu beklentiler içinde olmak şeklinde tanımlanır. Araştırmalar iyimserliğin ve dolayısıyla da umudun bazen kişiyi tedbir almada geri bırakabileceğini göstermektedir. Kör iyimserlik olarak ifade edebileceğimiz bu durumda kişi “bana bir şey olmaz” şeklinde düşünebilmekte ve ihtiyatı elden bırakabilmektedir.
Sonuç olarak umut, bireye mental ve fiziksel sağlık açısından pek çok avantaj sağlasa da doğru anlaşılmadığında bazı tehlikelere ve dezavantajlara da neden olabilmektedir. Mark Manson’un sözüyle bitirelim: “Umuda ihtiyacımız var ama umudun iyi huylu olanına”.
Tayfun Doğan
Muğla
22 Mayıs 2023