Psikolojik iyi oluş kavramı, duygusal ve mental açıdan iyi durumda olmayı ifade eden bir kavramdır. Temel olarak iyi hissetmek ve iyi işlevde bulunmak şeklinde açıklayabileceğimiz bir kavramdır. Literatürde, mutluluk, yaşam doyumu, mental iyi oluş ve duygusal iyi oluş gibi kavramlar psikolojik iyi oluş kavramıyla aynı anlamda kullanılabilmektedir.
Psikolojik iyi oluşla kastettiğimiz, ruh sağlığı yerinde insandır. Ancak ruh sağlığı yerinde insan demek yalnızca psikolojik hastalıkları olmayan insan demek değildir. Psikolojik iyi oluş bundan daha fazlasıdır. Kişinin ruh sağlığı sorunlarının olmaması iyidir ancak yeterli değildir. Birey psikolojik sorunlarının olmamasının yanında, kendisini yeterli düzeyde iyi hissetmekte midir? Üretken ve olumlu davranışlarda bulunan bir birey midir? Nitekim Dünya Sağlık Örgütü, mental sağlığı, bireyin kendi yeteneklerinin farkında olması, yaşamında oluşan stresin üstesinden gelebilmesi, iş yaşamında üretken ve faydalı olabilmesi ve yetenekleri doğrultusunda toplumuna katkı yapması’’ olarak tanımlanmaktadır.
Yıllar önce bankalara çok fazla borcu olan bir arkadaşım, bunalmışlık içerisinde, “Ne çok param olsun, ne de borcum olsun, nötr bir durumda olayım başka bir şey istemem” demişti. İşte psikolojik açıdan, bu nötr olma kavramı pek makbul kabul edilmiyor. Bunun yerine psikolojik zenginliğe sahip olmak, ruh sağlığı açısından daha geçerli kabul ediliyor. Tabii ki psikolojik iyi oluşun yüksek olması, bireyin hiç sorunlar yaşamayacağı anlamına gelmiyor. Yaşam süreci içerisinde herkes olumsuz deneyimler yaşayacaktır. Ancak bu deneyimlerle nasıl baş ettiği de kişinin psikolojik iyi oluşunun önemli bir bileşenidir.
Psikolojik iyi oluş nedir?
Psikolojik iyi oluş düzeyi yüksek bir bireyin sahip olduğu ya da olması gereken özellikler nelerdir diye baktığımızda bu alanda çalışmalar yapan iki bilim insanını zikretmemiz gerekir. Bunlardan ilki Carol Ryff, ikincisi ise Martin Seligman’dır. Carol Ryff, psikolojik iyi oluşu istenilen düzeyde olan kişileri, kendini kabul eden, özgür, bireysel gelişimine önem veren, insanlarla sağlıklı ve doyurucu ilişkiler kurabilen, yaşamda bir anlam ve amaç bulabilmiş ve yaşamın zorluklarıyla etkin bir şekilde başa çıkabilen bireyler olarak nitelendirmiştir.
Martin Seligman ise, geliştirmiş olduğu PERMA adı verilen psikolojik iyi oluş modelinde, pozitif duyguları, diğer insanlarla olumlu ilişkileri, anlamlı bir yaşamı, başarıyı ve yaşama bağlılığı (akış) ön planda tutmuştur. Yani bir birey yaşamında genel olarak pozitif duyguları daha sıklıkla yaşıyorsa, derin doyurucu ilişkiler kurabiliyorsa, anlamlı bir yaşam sürdüğüne inanıyorsa, kendisini başarılı hissediyorsa ve tutkuyla bağlanabileceği, yaparken zamanı unutabildiği ve keyif alabildiği meşguliyetleri varsa, bu kişinin iyi oluşunun yeterli düzeyde olacağı ifade edilmektedir.
Bir de öznel iyi oluş kavramı bulunmaktadır. Öznel iyi oluş ise, Ed Diener adlı bilim adamının ortaya koyduğu bir iyi oluş modelidir. Diener’e göre, birey yaşamında olumlu duyguları sık, olumsuz duyguları daha az yaşıyorsa ve yaşamından genel olarak memnunsa öznel iyi oluşu yerindedir demektir. Öznel iyi oluş modeli, duygulara yaptığı vurgu nedeniyle “hedonik mutluluk” olarak da kabul edilmektedir. Ancak bu modelle ilgili olarak bu nitelemenin tam doğru olduğunu da düşünmüyorum çünkü bu iyi oluş modeli salt haz odaklı bir yaklaşım değildir.
Psikolojik iyi oluşun kaynakları nelerdir?
Psikolojik iyi oluşun kaynakları ya da başka bir ifadeyle belirleyicileri nelerdir? Bu konu üzerine pozitif psikoloji alanında çok fazla araştırma yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. İşin biyolojik, felsefi ve toplumsal açıdan pek çok boyutu bulunmaktadır. Ancak ben burada daha çok iyi oluşun psikolojik kaynaklarından bahsetmeye çalışacağım. Yani hangi psikolojik özelliklere sahip olunursa iyi oluşumuz bundan pozitif yönde etkilenir, bunu ele almaya çalışacağım. Ele alacağım bu psikolojik iyi oluş kaynaklarının tamamı öğrenilebilir, geliştirilebilir ve değiştirilebilir kavramlardır. Bireyin kendi gayretleriyle ya da alacağı profesyonel yardımlarla bu özellikler geliştirilebilir.
1. Öz-saygı: Kendimi değerli hissediyorum
Öz-saygı, kişinin kendisinden hoşnut olması, kendisini sevmesi, sevilmeye layık görmesi ve yeterli hissetmesi ile ilgili bir kavramdır. Alanyazında, öz-değer ya da benlik saygısı şeklinde de ele alınmaktadır. Yine öz-güven ve kendini kabul kavramlarını da öz-saygı kapsamında değerlendirebiliriz. Öz-saygı bireyin kendisiyle barışık olması halidir. Olumlu ve olumsuz yönleriyle kendisini kabul eden, insan olarak en az diğer insanlar kadar değerli hisseden birisinin öz-saygısı yüksek olacaktır.
2. Öz-anlayış: Kendime karşı merhametliyim
Öz-anlayış kavramı, son yıllarda psikolojinin gündemine giren kavramlardan bir tanesidir. Öz-merhamet ya da öz-şefkat gibi adlarla da anılmaktadır. Bireyin kendisine yönelik olarak merhametli, destekleyici, şefkatli ve anlayışlı olmasını anlatan bir kavramdır. Mükemmel insan yoktur. Hepimizin dönem dönem küçük ya da büyük hataları olabilir. Hepimiz yanlışlar yapabiliriz, başarısız ya da yetersiz olabiliriz. Böyle zamanlarda kimi bireyler kendisine karşı aşırı eleştirel, yargılayıcı ve sert olabilir. Kimileri ise, başkalarına merhametli olduğu gibi kendisine de merhametli ve anlayışlı olabilir.
3. Umut: Geleceğim bugünümden iyi olacak
Umut, tam anlamıyla bir psikolojik iyi oluş kaynağıdır. Bir nevi çaresiz için oksijen gibidir. Ayrıca sadece çaresizlik durumlarında değil, her şey yolunda giderken de umut, bireyi bir şeyler yapma konusunda eyleme geçmeye sevk eden itici bir iç güçtür. Literatürde umut kavramı, yalnızca gelecekten ümitli olma ya da olumlu beklenti içinde olma olarak tanımlanmıyor. Bunların yanında hedefe ulaşmak için yollar arama ve eyleme geçme de umut kavramı içinde değerlendirilmektedir. Yani özetle umutlu bireyde istek var, enerji var, hedef var ve eylem var. Bu kadar önemli bir kavram olmasına rağmen, pozitif psikoloji alanında en az çalışılan konulardan birisidir. Charles R. Snyder’in bu konudaki çalışmaları takdire şayandır. Takip edilebilir.
4. İyimserlik: Her şey yolunda
İyimserlik kavramı, çoğu zaman umut kavramıyla benzer anlamda kullanılıyor. Benzer yönleri var ancak aynı şey değiller. İyimserlik daha çok şimdi ve gelecekle ilgili olumlu düşünme ve iyi beklentiler içerisinde olma halidir. İyimser birey, başına gelen olayları değerlendirirken, geçici, duruma özel ve pek çok faktörden etkilenen bir durum olarak ele alır. Kötümser ise, başına gelen olumsuz olayları, kalıcı, kapsamlı ve kişisel olarak değerlendirir. İyimserin bakış açısı, “Kötü bir gündü, kötü bir yaşam değil” şeklindedir.
5. Sosyal Destek: Beni önemseyen insanlar var
Sosyal destek, psikolojik iyi oluş için en önemli kaynaklardan birisidir. Bireyin iyi ya da kötü zamanlarında onu gerçekten önemseyen birilerini yanında hissetmesidir. Sosyal destek duygusal olabileceği gibi, maddi ya da bilişsel de olabilir. Ben derslerimde sosyal desteği, “nazlanabileceğiniz kişilerin olmasıdır” diye anlatıyorum. Sosyal destek sağlayabileceğiniz kişiler ne kadar çoksa o kadar iyi demektir. Yeterli sosyal desteği alabilmeniz için de aile ve yakınlarınızla olan ilişkilerinizi düzeltmenin haricinde, derin dostluklar kurmanız gerekiyor.
6. Özgecilik: Yardım edebilirim
Özgecilik, iyilikseverlik ya da yardımseverlik olarak tanımlanabilir. Literatürde alturizm ya da diğerkâmlık kavramları da özgecilikle aynı anlamda kullanılmaktadır. Aslında kavramın özünde karşılıksız iyilik yapma ya da yardım etme söz konusudur. Ancak kişinin iyilik yapmaktan dolayı hissedeceği olumlu duygular bir karşılık gibi değerlendirilmemektedir. Özgeci davranışlarda bulunma, karşı tarafı mutlu ettiği gibi yardım eden kişiyi de mutlu eder. Hayata anlam katar. Ayrıca iyi ve faydalı bir şey yapmış olmanın verdiği olumlu duygular bireyin öz-saygısını da artırıcı etkilerde bulunur.
7. Özgünlük: Samimiyim ve doğalım
Özgünlük, psikoloji literatüründe, duygulanımlarda, davranışlarda ve düşünme süreçlerinde bireyin benliğinin en saf haliyle hareket etmesi şeklinde tanımlanmıştır. Özgün birey, gerçek benliğini ortaya koyarken, özgün olmayan bireyde yalancı benlik ve yabancılaşma ortaya çıkar. Özgün birey, kendisini diğer insanlara beğendirmek için yapmacık davranışlara girmez, samimidir ve doğaldır. Özgünlük (otantiklik) düzeyi düşük birey ise, başkalarının istediği birisi olmuştur. Kendisi için değil, başkaları için yaşamaktadır. İçinden geleni değil, başkalarının duymak istediklerini söyler. Tarkan’ın şarkısında geçen “Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin” sözü ya da Mevlana’ya atfedilen “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözü özgünlüğü çok güzel anlatıyor.
8. Şükran duyma: Sahip olduğum güzellikler için şükrediyorum
Şükran duyma, kişilerin yaşamlarındaki olumlu şeyleri fark ederek ve bunları takdir etmeleri ve bunlar için şükretmeleri anlamına gelmektedir. Şükran duygusu sayesinde birey şu anda yeteri kadar güzel, olumlu ve iyi şeye sahip olduğunu fark eder. Şükran bireyin olumlu bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olur, dikkatini olumlu etkenlere ve iyiliklere yönlendirir; yoksun olduğu ya da hoşuna gitmeyen şeylerden uzaklaştırır bu da bireyi üzüntü ve depresyona karşı koruyucu olur. Beynimiz olumsuz hatıraları ya da olayları hatırlamada oldukça iyidir. Bu durum aslında aynı olumsuzlukları tekrar yaşamamak için beynin bireyi bir koruma mekanizmasıdır. Ancak aynı şeyleri olumlu olay ve durumlar için söyleyemiyoruz. Beynimiz olumlu olanları hatırlama konusunda isteksiz gibidir. Sahip olunan iyi ve güzel şeylere kısa sürede alışır ve duyarsızlaşır. Bundan dolayı da şükran duyma etkinlikleri ile beynimize aslında ne kadar iyi ve güzel şartlara sahip olduğumuzu hatırlatmamız gerekir.
9. Sosyal zeka: Etkili iletişim kurabilirim
Sosyal zeka, insanları anlama ve insan ilişkilerinde ustaca davranma becerisi olarak tanımlanmaktadır. Sosyal zekası yüksek insanlar, insan sarrafı olarak nitelendirilir. İnsanlarla etkili bir şekilde iletişim kurabilirler. Bu durumda yalnızlık duygularını daha az yaşamalarını sağlar. Tatmin edici, sağlık, derin ilişkiler ağı içerisinde olmak, psikolojik iyi oluş açısından olmazsa olmaz bir durumdur. Cemal Süreya’nın dediği gibi “İyi hayat isteyen, iyi insan biriktirsin”.
10. Farkındalık: Anı yaşıyorum
Mindfulness olarak da adlandırılan farkındalık kavramı, zihni ve bedeni aynı noktada buluşturma işidir. Günlük yaşam içerisinde çoğu zaman, yaptığımız işe odaklanmayız. Yani herhangi bir şeyle uğraşırken zihnimiz başka yerlerde olabilir. Yemek yeriz ama birisi yemekten sonra yemek nasıldı diye sorsa hiçbir şeyi hatırlamayız. Farkındalık işte, her ne yapıyorsak o anda ona odaklanmamız anlamına geliyor. Farkındalık, bir nevi yaşama dokunmaktır, yaşadığını hissetmektir. Yemek yerken, yürürken, kahve içerken, bir müziği dinlerken o anları gerçekten yaşamak ve hissetmektir.
11. Yaşamın anlamı ve amacı: Hayatımın anlamı var
Yaşamda bir anlam ve amaç bulmak, belki de insanın önündeki en zor iştir. Anlamlı bir yaşam psikolojik iyi oluşun en önemli ayaklarından birisidir. Yaşamda anlam kaynakları bulmak önemlidir. “Yaşamın anlamı nedir?” sorusu cevaplaması zor bir sorudur. Bunu “Yaşamının anlamı nedir? şeklinde değiştirerek sormak daha iyi gibi geliyor. Varoluşçu terapistler, danışanlarına “Kendini neden öldürmüyorsun?” diye sorarlar. Danışan pek çok neden söyler. İnançlarım der, çocuklarım der, ideallerim der vs. İşte bunlar o kişinin yaşamda anlam kaynakları olarak değerlendirilir. Yaşam amaçları ise yaşamın anlamıyla çok yakından ilişkilidir. Hatta bazen birbirinin yerine de kullanılır. Erdemli ve iyi bir insan olmaya yönelik amaçların yanında şan, şöhret elde etmeye, maddi kazanımlara yönelik amaçlar da her bireyin yaşamında belli oranlarda vardır. İlk grup yani iyi insan olmaya yönelik amaçlar, psikolojik iyi oluşa daha yüksek düzeyde katkı sağlar.
12. Affedicilik: Bana yapılan yanlışları affediyorum
Affedicilik konusu da psikolojik iyi oluşu olumlu yönde etkileyen bir kavramdır. Kendi yaptığım bir çalışmada, bireylerin affedicilik düzeyleri arttıkça, mutluluk düzeylerinin de arttığını bulmuştum. Affedicilik, bireyin kendisini inciten kişiye karşı hakkı olan olumsuz duygu ve yargılardan bilinçli olarak, kendi isteğiyle vazgeçmesidir. Affedici olmak kolay değildir, önemli bir erdemdir. Ancak affedici olabilen kişiler bunun olumlu sonuçlarını psikolojik anlamda yaşayacaklardır. Affedici olmak yerine, birisine karşı kin ve öfke içinde olmak, zehir içip karşıdakinin zehirlenmesini beklemeye benzetilir.
13. Azim: Tutkulu ve sebatkârım
Azim konusu, güçlü karakter özelliklerinden birisidir. Azimli olmanın başarıda yerine göre zeka ve yetenekten daha önemli olduğunu ortaya koyan araştırmalar var. Azim kavramı, tutku ve sebat olmak üzere iki bileşenden oluşur. Kişi başladığı bir işte tutkuluysa ve kararlı bir şekilde sonuna kadar gidebiliyorsa başarı ihtimali çok yüksektir. Başarılı olma da, öz-saygıya ve öz-güvene neden olduğundan dolayı, psikolojik iyi oluşu önemli düzeyde etkiler. Bu konuyu bilimsel olarak ele alan Dr. Angela Duckworth’un “Azim” adlı kitabı Türkçeye çevrilmişti. Okumanızı tavsiye ederim.
14. Entelektüel iyi oluş: Öğrenmeyi seviyorum
Entelektüel bireyler, bilgi ve kültür düzeyi yüksek, meraklı, öğrenme aşkıyla dolu, deneyimlere açık, sıra dışı yaşam becerilerine sahip ve yaratıcı bireylerdir. En belirgin özellikleri de meraklı olmaları ve öğrenme sevgileridir. İnsan olmanın gereği olarak bilme-anlama ve estetik ihtiyaçlarımız vardır. Entelektüel faaliyetler bu ihtiyaçların karşılanması ile ilgilidir. Okumak, yazmak, sanatsal bir faaliyetle ilgilenmek, seyahat etmek ve daha pek çok zihinsel etkinlik entelektüel faaliyetler arasında sayılabilir. Bunlar da bireyin psikolojik iyi oluşuna olumlu yönde katkılar sağlar.
15. Akış: Zaman durmuş gibi
Akış kavramı, pozitif psikolojinin kurucularından M. Csikszentmihalyi tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Ona göre akış, bireyin meşgul olduğu işe tam odaklanması, zamanın nasıl aktığını hissetmemesi ve bundan yüksek düzeyde keyif alması olarak nitelendirilmektedir. Bireyin akış yaşayabileceği iş ve eylemleri seçmesi bu duygu durumunu yaşamasını kolaylaştıracaktır. Bu bir bakıma kişinin sevdiği işi yapması, yaptığı işi sevmesi olarak da ifade edilebilir. Bunu sağlayabildiğinde, yaptığı işten keyif alacak ve bu da olumlu duyguları daha sık yaşamasına yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, psikolojik iyi oluşun kaynağı olabilecek on beş değişkene değinmeye çalıştım. Mutlaka psikolojik iyi oluşun kaynağı olarak değerlendirilebilecek başka kavramlar da vardır. Ancak ben üzerinde en çok çalışılanları ele almaya gayret ettim. Bunlardan başka psikolojik iyi oluş kavramıyla ilişkili daha pek çok kavram var. Onları da başka yazılarda ele almaya çalışacağım.
Sevgilerle,
Tayfun Doğan
İstanbul, 2018
[…] Mutluluğun kaynakları üç kategoriye ayrılmıştır. Bunlardan ilki genetik faktörlerdir. Genetik faktörler mutluluğumuzu yaklaşık yüzde 50 oranında belirler. İkinci kategori yaşam şartlarıdır. Yaşam şartları mutluluğumuzda yüzde 10 belirleyicidir. Üçüncü kategori ise amaçlı etkinlikler olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda, öz-saygı, öz-anlayış, yardımseverlik, iyimserlik, umutlu olma, affedicilik, sosyal destek gibi değişkenler bulunmaktadır. Bu değişkenlerin hepsi öğrenilebilir ve geliştirilebilir psikolojik özelliklerdir. Dolayısıyla mutluluğun hatırı sayılır bir kısmı doğrudan bizimle ilişkilidir diyebiliriz. […]
[…] Umut konusu göründüğünden çok daha karmaşık bir kavram çünkü umut, zannedildiği gibi yalnızca bir duygu değildir. Duygu olmasının yanı sıra bir düşünce tarzı, inanç ve karakter halidir. Ayrıca umut kavramının altını dolduran, onunla iltisaklı pek çok kavramdan bahsedebiliriz. Amaç sahibi olma, hedeflere ulaşmak için kendini yeterli hissetme, olumlu gelecek beklentileri, alternatif yollar, dinamiklik, gelecek odaklılık, iyimserlik, cesaret, güdülenme ve coşku, umut dediğimizde zihnimizde çağrışım yapan ve umudu tanımlayıcı bazı niteliklerdir. Umuda atfedilen tüm bu vasıflar onu aktif ve dinamik bir yapı haline getirmektedir. Bununla birlikte umudun pasif bir yönü de söz konusudur. Aslında günlük yaşamda umut dediğimizde pek çok kişi, kavramın bu edilgen yönünü anlamaktadır. Dolayısıyla umut kavramına karşı olumsuz bir tutum içinde olabilmektedirler. Erol Göka bunu, “umut dediğimizde, gerçeklerden uzaklaş, hayal dünyasına gir ve fantezilerle idare et diyormuşuz gibi anlaşılıyor. Oysa hiç böyle değildir” sözleriyle ifade etmektedir. Umudun pasif yönü de vardır ve aşırıya gidilmediği sürece herhangi bir zararı da yoktur. Söz gelimi yarın sahil boyunca yürüyüş yapmayı planlıyorum ve yağmur yağmamasını umuyorum. Ya da tuttuğum takımın şampiyon olmasını umuyorum. Bu örneklerde de kişi umut içindedir ancak bu tür durumlarda sürece etkin bir şekilde dahil olması söz konusu değildir. Tam tersine böylesi umut durumlarında birey dış koşulların insafına kalmıştır. Harici şartlar -şans, kader, başkaları ya da doğa olayları- umut ettiğimiz şeylerin gerçekleşmesi konusunda belirleyicidirler. Bu durumda da yapabileceğimiz pek bir şey yoktur. Pasif umudun söz konusu olduğu durumlar ve yaşantılar çoğu zaman “ilgi alanı”mızdaki konulardır. İstediğimiz yönde gerçekleşirlerse iyi hissederiz. Ancak ilgi alanımızdaki bu konular üzerinde bir gücümüz yoktur. İlgi alanımızdaki konular dışında bir de “etki alanı”mızdaki konular vardır. Bu konular üzerinde tasarrufta bulunabiliriz ve mevcut koşulları değiştirebiliriz. Umudun etki alanımızdaki konularla ilgili olması onu gerçekçi ve rasyonel kılacaktır. Immanuel Kant, “Ne umabilirim?” diye sormaktadır. Lokman Çilingir, burada umudun henüz olmamış olana yönelik olduğunu ve aslında “Yapmam gerekenleri yaparsam ne umabilirim?” şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. İşte umudun bu türüne “aktif umut” adı verilmektedir. […]
[…] -fiziksel iyi oluş, –psikolojik iyi oluş, […]