Kalenderin biri köyden sabahleyin fırlar,
Arar nasibini; avdette kırda akşamlar.
Fakat güneş batarak, ortalık karadıkça,
Görür ki: yerde yatılmaz, hemen çıkar ağaca.
Herif ağaçta iken bir iniltidir işitir.
Bakar ki: bir kötürüm tilkinin yanık sesidir.
Zavallı, pösteki olmuş, bacak yok işleyecek;
Boğazsa işlemek ister… ne yapsın… inleyecek!
Biraz geçince, kavi pençesinde bir ceylân,
İner yakındaki vadiye karşıdan aslan.
Yukarda çıkmaz olur, şimdi yolcunun nefesi;
Tabiatiyle durur hastanın da inlemesi;
Yiyip şikârını aslan dalınca ormanına,
Sürüklenir, yanaşır tilki sofranın yanına;
Doyar efendisinin artığıyla, sonra yatar.
Herif düşünmeye başlar, eder de hale nazar:
“Cenab-ı Hak ne kadar merhametli, görmeli ki:
Açım demekle amel-mande bir topal tilki,
Ayağına gönderiyor rızkın en mükemmelini.
O halde çekmeli insan çalışmadan elini.
Değer mi koşmaya akşam sabah, yalan dünya?
Dolaşmayan dolaşandan akıllı… Gördün ya!
Horul horul uyuyor kahpe tilki, senden tok!
Tevekkül etmeli öyleyse, şimdiden tezi yok!
Yazık bu âna kadar çektiğim sıkıntılara!…”
Sabah olunca herif, dağ başında bir mağara
Tasarlayıp, ebedî itikâfa niyyet eder.
Birinci gün bakınır; yok ne bir gelir, ne gider!
İkinci gün basar açlık, erir erir üzülür;
Üçüncü gün uyuşuk bir sinek olur büzülür.
Ölüm mü, uyku mu, her neyse akıbet uzanır;
Fakat işittiği bir sesle silkinir, uyanır:
“Dolaş da yırtıcı aslan kesil, behey miskin!
Niçin yatıp kötürüm tilki olmak istersin?
Elin, kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak
Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak.”
Mehmet Akif Ersoy’un yukarıdaki şiirini çok severim. Miskin tilki olmamayı, yırtıcı aslan kesilmeyi teşvik eden son mısralarını ise oldukça cesaretlendirici ve umut verici bulurum. Bu şiir bana kurban psikolojisi içinde olmayı ve özerkliği (özgürleşme) hatırlatır.
Özerklik, psikolojik iyi oluşun önemli boyutlarından bir tanesidir. Psikolojik iyi oluşla ilgili konuşmalarımda anlatmakta en zorlandığım konulardan bir tanesidir. Çünkü bizim kültürümüzde ve toplumumuzda özerk ve bağımsız bir birey olma çok da hoş karşılanan bir durum değildir. Özerk birey başına buyruk, yoldan çıkmış, sıra dışı ve toplumla çatışan bir birey (!) olarak görülür.
Gerek Ryff’in ortaya koyduğu psikolojik iyi oluş modelinde, gerekse psikolojik ihtiyaçlarla ilgili çalışmalarda özerklik konusu sürekli vurgulanan bir konudur. Psikolojik iyi oluşun olmazsa olmaz ayaklarından birisidir de diyebiliriz. Özerklik (autonomy), bireyin bağımsız davranışlar gösterebilmesi, davranışlarını sosyal baskı, onay arama ya da ayıplanmadan kaçma amacıyla değil de kendisi istediği için ve içinden geldiği için yapabilmesi olarak tanımlanabilir.
Özerklik, bireyin yaşamının direksiyonuna geçmesi meselesidir. Bunu yapan birey yaşamının sorumluluğunu alır, hayatıyla ilgili kararlarını kendisi verir. Ne yapacağına, nasıl yaşayacağına, nerede yaşayacağına, hangi işi yapacağına ve daha pek çok konuda söz sahibi olarak kendisini görür. Tabii ki bu o kadar kolay değildir. Özerk olabilmek için sağlam bir öz-güven ve öz-saygı gerekir. Sıra dışı olmayı göze alabilecek bir güçlülük ve cesaret gerekir. Bu haliyle de aslında özerklik, “öz-GÜRLEŞME”dir.
Özgür ya da özerk birey kültürlenmeye ve sosyal baskılara karşı dirençlidir. Yani kendisine dayatılan her şeyi olduğu gibi doğru kabul etmez, sorgular, eleştirir ve uygun görürse kabul eder. Bu durum içinde yaşadığı toplumla sürekli bir çatışma içinde olduğunu göstermez. Aslında özerk birey, topluma etkin bir şekilde uyum sağlar. Yani toplumdan etkilenirken toplumu ya da içinde yaşadığı grubu da etkiler ve değiştirir.
Özerk bireyin kendine has bir duruşu vardır. Eskilerin deyimiyle “nev-i şahsına münhasır”dır. Yani sürüden ve sıradan birisi değildir. Tam anlamıyla sıra dışıdır, özgündür ve farklıdır. Bu özelliği itibariyle de diğer insanlar tarafından kendisine hayranlık duyulur. Çevresine karşı güçlü bir birey izlenimi bırakır.
Psikolog Carol Ryff da özerk bireyin özelliklerini şöyle sıralamaktadır;
-Genel fikirlere ters düşse bile kendi fikirlerine güvenir.
-Başkalarıyla uyuşmak için kendi ilkelerinden taviz vermez.
-Kendisini başkalarının önem verdiği değerlerle değil, kendi değerleriyle değerlendirir.
-Başkalarına ters gelse bile doğru bildiklerini ifade eder.
-Diğer insanların kendisiyle ilgili düşüncelerine çok fazla takılmaz.
-Sosyal baskılara boyun eğmez.
-Kararları başkalarının kararlarından çok etkilenmez.
-Kararlarıyla ilgili başkalarının onayını çok fazla önemsemez.
Özerklik düzeyi düşük bireyler ise, “Elalem ne der?” kaygısını yoğun olarak yaşarlar. Bundan dolayı da başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışırlar. Yine onay arama davranışlarını yoğun olarak gösterirler. Sosyal baskılara karşı çoğu zaman boyun eğerler. Kendi için değil de, daha çok çevre için yaşama eğilimindedirler.
Özerklik düzeyi düşük bireylerin önemli özelliklerinden birisi de dıştan denetimli olmalarıdır. Yaşamlarının sorumluluğunu almazlar. Hayatlarındaki kötü giden şeyleri kadere, şansa, şartlara ve diğer insanlara bağlarlar. Bu da onları kurban psikolojisi içine iter. Sürekli şikâyet ederler. Haksızlığa uğradıklarını ve hayatın onları tükettiğini belirtirler. Kurban psikolojisi içerisinde, diğer insanlardan yardım beklerler. Yukarıdaki şiirde de olduğu gibi bu amaçlarına da çoğu zaman ulaşamazlar. Kötürüm tilki olup sürüneceklerine, yırtıcı aslan kesilmeleri gerektiğinin farkına varmazlar.
Sevgi ve selamlarımla,
Dr. Tayfun Doğan
Psikolojik Danışman
Merhaba, çocukluktan başlayan bir süreç olduğuna inanıyorum. Eleştiri yoğunluklu ebeveynlerle yetişen, sevgiye doyurulmayan, öz sevgi ve saygısı düşük ailelerde yetişen çocuklar genelde böyle oluyor. Bu çocuklar yetişkin olduklarında da benzer çocukları yetiştiriyorlar. Zinciri kırmaksa yırtıcı aslan misali öncelikle kendini bulma yolunda mücadele vermede ve farkındalıkla mümkün olabiliyor…